22 Aralık 2015 Salı

Eksik ailemin yerini dolduran,canım dostlarıma;


Bundan beş sene öncesini düşünüyorum.Yeni bir okula başlıyorum.İçimde hiç bir heyecan yada heves yok,istemediğim,zorunlu olarak gittiğim bir okul çünkü.
İçimde tekrar eden sürekli aynı sorum ''napıcam ben ya,kimseyi tanımıyorum?''
Hangi sınıfın sırası olduğunu bile bilmeden girdiğim bir sıradayım,sıkıcı müdür konuşmasını dinlemiş gibi yaparken insanları süzüyorum,hiçbiri içten gelmiyor,içimden geçiyorum koca liseyi kesin tek bitireceğim diye.
Sonra ne olucaksa on beş dakika sonra olmaya başlıyor.Koridorda duvara yaslanmış sınıflara bakınırken turuncu saçlı bir kız yaklaşıyor yanıma,hangi sınıfı aradığımı soruyor ki sınıf arkadaşı çıkıyoruz,elini uzatıp ''merhaba ben dilek ''Diyor.İç sesim diyor ki ''en azından beraber sınıfa girebilecek birini buldun fazla kasma''
Beraber oturmaya başlıyoruz,o anlatıyor ben dinliyorum.Anlattıkça nedense kendimi duyuyorum.Kendinden değil benden bahsediyor gibi geliyor,seviyorum anlatmasını,onu dinlemeyi seviyorum.Onda kendimi buluyorum,diğer yarımı görüyorum.Yakınlaşıyoruz,derin yaralarımıza kadar inip birbirimize anlatıyoruz.Olmadı okuldan kaçıp,sahil kenarına iniyoruz.Müzik dinliyor,sigara içiyoruz.Biraz erken kaynaşsakta,çok iyi anlaşıyoruz.Vücud diğer yarısıyla nasıl uyumsuz olsun ki?Diğer yarımı görüyorum nede olsa onda.
Haftalar geçerken sınıfla kaynaşıyoruz,sonra kocaman gözlü bir kız geliyor aramıza.Okuldan çok keyfimiz umrumuzda olduğundan bir senemizi yakıp kalıyoruz.Ama hiç bir zaman pişman olmuyoruz.Çünkü doya doya yaşamıştık o bir seneyi,doya doya.
Sonra yeni dokuzlarla beraber okumaya başlıyoruz tekrardan,hayliyle hocalar hiç sevmiyor bizi.Mesela güldüğümüz için sınıfın huzur bozanları diye çıkıyor adımız ama tabikide bunuda aldırış etmeyip huzurlu huzurlu gülmeye başlıyoruz,sonra son olarak grubumuza yeni bir üyemiz en küçüğümüz katılıyor Demet.O da bizden pek farklı olmadığından,hemen kaynaşıyoruz.Aramızda kan bağı olmasa bile çok güçlü bir can bağı oluşuyor.Her türlü zorluğu beraber aşıyoruz.Yeri geliyo hep beraber ağladığımız oluyor bir masada,yeri geliyor gülmekten ağlıyoruz.Birimizin parası mı yok diğeri veriyor,birimizin derdi mi var,biz o derdi ona unutturuyoruz.sevgi görmemiş yanlarımızı dostluğumuzun sevgisiyle kapayıp hissettirmiyoruz.
Hep böyle canımlı cicimli gitmiyor tabi,yeri geliyor kavga ediyoruz en sertinden ama hani bir söz var ya et ile tırnak hiç ayırılır mı diye,ayrılmıyor işte bir süre sonra hemen birleşiyoruz.Hatta küstüğümüz için üzülüyoruz bile.Ayrımız gayrımız olmuyor.Bir aile oluyoruz resmen.Hani lise dostlukları unutulmazmış ya,en hakiki dostluğu kuruyoruz biz.
Dostluktan da öte aile oluyoruz.
Öyle birşey ki koskoca 5 seneyi devirdik,dönüp baktığımda ne çabuk diyorum.
Bitsede lise,dostluğumuzun bitmeyeceğini biliyorum ama.
Ayrı yollara gitsek bile bir yerde tekrar kesişicez ilk günkü gibi ben yolumu ararken onlar gelicek o yolda bana eşlik edicekler,
biliyorum.

13 Ağustos 2015 Perşembe

Küçük kız

Dün yemek yediğim mekanda,yemek sonrası yaktığım sigarayla birlikte uzaklara dalıp hüzünlü hüzünlü düşünürken bir minik kız çocuğu yaklaştı yanıma.
Tabağımda biraz kalan patatesleri süzdükten sonra yüzüme bakıp ``karnım açta,yemeğinizden verir misiniz`` dedi.
Gözlerim çocuğun çaresiz yüzüne bakarken doldu.
``tabi``dedim.
Yüzünde koskocaman bir mutluluk oluştu.O an o kadar mutluydu ki hemde küçücük bir tabaktaki patates sayesinde.
Biraz zaman geçtikten sonra küllükteki sigarama odaklandım.
Ne kadar küçük şeylere takılıp dert edindiğimi farkettim.
O kız yalınayak dışarıda karnını doyurmaya çalışırken ben karnım tok elimde sigaram ufacık dertlere takılıp boğuluyordum.
Sirkelendim.
O çocuk sayesinde mutluluğun çokta uzak bişey olmadığını farkettim.
Mutluluk küçücük şeylerde gizliymiş mesela,
hatta bazen bir tabak patateste.

18 Ocak 2015 Pazar

Tanrı'nın,saçları hüzün kokan kızı

Okumaya başlamadan; http://www.youtube.com/watch?v=zHnzxnIUnxo şarkıyı dinleyin ve öyle okumaya başlayın, rica edilir.

Tanrı’nın mutsuz çocuğu,
Saçları hüzün kokan kızı…

Yaşımı sorsanız on yedi derler lakin on yedi yaşıma neleri sığdırdığımı bilmezler.
17 yaşımda herşeyimi kaybettim ben
17 yaşımda deli gibi sevdim ben.
17 yaşımda sarhoş oldum ben.
17 yaşımda sevdiklerimi toprağa gömdüm ben.
Ve 17 yaşımda defalarca öldüm ben.
En hüzünlü yaşımdı,çok nadir hatırlarım içten güldüğümü lakin hiç unutmam çoğu gece tek başıma hıçkıra hıçkıra ağladığımı.
Çoğu kez ard arda söndürürdüm sigaraları,içimde ölmesi gereken şeyler vardı.
Çoğu kez sek içtim rakıyı,unutabilmek için en hüzünlü anları.
En kötüsü de neydi biliyor musunuz,içiniz bir çöl kadar sıcakken,kavruluyorken sırf güçlü gözükmek için gülümsüyor zorunda olmak.
Kaç ‘’nasılsın’’diye gelen mesaja,ağlayarak ‘’iyiyim’’yazdığımı inanın sayamadım ben.
Şimdi diyorsunuz ki içinizden eminim ‘’17 yaşında bir kız neler çekmiş bee!!’’
Yaşım on yediydi benim sadece,yaşadığım acılar olgunlaştırmıştı beni.
Ruhum yaralıydı benim,ruhen vardım bi 55-70.
O kadar bitkin hissediyordum ki kendimi,uyuyupta uyanmayasım geliyordu çoğu zaman.
Kendimi ‘’Tanrı’nın sevilmeyen çocuğu’’ ilan ettim.
Çünkü Tanrı sürekli beni mutsuz ediyordu.
Sürekli benim sevdiklerim gidiyordu,sürekli benim canım yanıyordu.
Gökteki tüm mutsuzluklar benim üzerime yağıyordu.
Güneşimi,ışığımı kaybetmiş gibiydim.Her yer çok karanlık geliyordu bana.
Gündüzleri bile göremiyordum acımın karanlığından önümü..
Çoğu kez bağırıyordum ‘’Tanrım,beni öldür’’diye.
İntihar etmeyi çok kez düşünmüş olsam bile hiç denemedim,eğer intihar edersem toprağın altındaki sevdiklerime bir daha asla kavuşamayacağımı biliyordum çünkü cennete almazlardı beni.
Sırf sevdiklerim için yine kendime zarar veriyordum,canımı yakan bu dünyada yaşamaya devam ediyordum.Gerçi bu yaşadığıma da yaşamak denilirse.



Dipnot:yazmaya başladığım kitabın ilk sayfası


Kocaeli/Değirmendere
Bengüsu Çakır